‘’Taş Başı’’… Kimler geldi, kimler geçti. İyisiyle-kötüsüyle, ne çok anılarımız vardır Taş Başı’nda. Orada şimdi bir *loğ var, duvarın başında. Haziranda gittiğimde oturdum loğun üstüne, şöyle baktım karşıma. Sırayla oturuyorlar, geçmişimizde kalmış onca insan. Nur içinde yatsınlar. Taş Başı’na dair birçok anılarım canlandı. Hüzünle iç geçirdim.
Konağın boğazına baktım, uzun beyaz sakalı, nur yüzüyle Peğir’li Hoca belirdi. Birazdan ezan okuyacak… Köstekli saatini çıkardı yelek cebinden, baktı. Karşılara bakarken saatini cebine yerleştirdi. Hey gidi günler, hey…
Bozikoğlu geldi aşağıdan yukarı, soluna doğru yanlayıp değneğine dayandı. Gözlerini kıstı, uzun uzun baktı ‘’tarlaya’’. Belli ki tarlada bir şeyler var. ‘’Mahmud, Ehmet’’. Oğlu, torunu seğirterek geldiler, saygıyla ardında durdular.
‘’Tarlada at mı var, ne?’’.
‘’He baba’’.
Kızgın bir tavırla, biraz uzatarak ‘’kimiiin?, Hasan’ın mı?’’.
‘’He, baba’’.
Rahatlayarak, kendine ayrılan yere çöktü. Yine de gözünü alamadı ‘’tarladan’’. Bozikoğlu tarlayı çok önemserdi. Loğdan kalkmadan, elektrik direğine tutundum, döndüm. ‘’Tarlaya’’ baktım. Artık, ne at vardı, ne de eski tarla …
‘’He gidisi !’’. Hüseyin Emü evinden çıkmış bir hışımla, değneğine dayanarak Taş Başı’na geliyor.
‘’Nol’du Emü’’.
‘’Heç baba, hark Garcinliğin orda tıkanmış’’.
‘’Eeeee… Emü.’’.
‘’Adam sen de, hökümet gelse açamaz’’.
‘’Açarız, kızma Emü’’.
Emünün de hayali silindi gözümün önünden.
Hüzünlendim… Taş Başı eski günlerine kavuşmalı ki, gençlerin de gelecekte, Taş Başı anıları olsun.
Ulvi Özgenel
Şivekârgil
15 Ağus.2012 Çarşamba